Hasta Hikayeleri
07 Haziran 2024

“Hastanemizde yatarak ve/veya ayaktan tedavi gören hastaların (kanser ve diğer hastalıklar) teşhis aşamasından başlayarak tedavi sürecindeki hikayelerini konu alan bir kitap/dergi/kitapçık (dergiler içinde bir bölüm) oluşturmak için bir çalışma yürütmekteyiz. Bu çalışma VHKİ İsmet Serhat KAHYA, Sosyal Çalışmacı Saadet YILDIRIM ULUSAN ve Hacettepe Üniversitesi İİBF Sosyal Hizmet Bölümü 4. Sınıf öğrencisi Serkan OSKU tarafından yürütülmektedir.

 

Çalışmanın amacı, Dr. Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ayaktan ve/veya yatarak tedavisi devam eden, tedavisi sonlandırılan, tedavi sonrası kontrol sürecinde olan bireylerin ve/veya yakınlarının, ilk tanı süreci ve/veya nüks durumunda yaşadıkları deneyimlerini, sosyal ve ekonomik açıdan destek sistemlerini, tedaviye yönelmelerine ve baş etme tutumlarına etki eden motivasyon kaynaklarını bütün boyutları ile anlatarak, diğer hasta ve hasta yakınlarının motivasyonunu artırmak, benzer süreçler için hazırlanmalarını sağlamaktır.

 

Çalışmaya katılmak gönüllük esasına dayanmaktadır. Bu konu kapsamında bahsedilen süreçleri yaşamış/yaşayan biri olarak tanı aşaması, tedavi süreci, tedavi sonrası süreçte yaşadıklarınızı hiçbir baskı altında kalmadan, dürüst ve içtenlikle anlatmanız çalışmanın güvenirliliği açısından ve yeni tanı alan, benzer aşamalardan geçen hasta ve hasta yakınları için önem taşımaktadır.

 

Çalışma kaynaklarında kimlik bilgileriniz yer almayacak olup hikayeleriniz, adınız ve soyadınız için harflendirme metodu (örn. F.Y) kullanılarak yayınlanacaktır. Çalışmayı yapan kişilere bildirerek, görüşmeyi istediğiniz aşamada sonlandırabilir, çalışmadan ayrılabilirsiniz. Çalışma tamamıyla gönüllülük esasına dayanılarak yapılmaktadır. Bu konuda size olumsuz dönecek bir durum söz konusu değildir. Çalışma esnasında görüşme yapılırken yaşadığınız duygu, düşünceler konusunda hiçbir detayı atlamamak adına ses kaydı alınacaktır. Çalışmayı yapan kişilere aşağıda belirtilen iletişim numarası ve mail adresinden ulaşabilir, çalışma konusunda bilgi talep edebilirsiniz.

 


Merhaba ben F.A.

Hastalığımla tanışana dek Düzce’de yaşamaktaydım. İki kızım var ve evli. Hayatımı devam ettirmek amacıyla 10 yıl boyunca felçli bir hastaya bakıcılık yapmaya başladım. Hastalığımın etkisinden olsa gerek, bir süre sonra bakmakta olduğum hastanın sözleri ağır gelmeye başladı. Tahammülsüz, halsiz, uykusuz ve sabırsız bir ruh haline sahip oldum. Daha önce gittiğim bütün doktorlarda kan değerlerim düşük çıkıyordu ama kanser ile ilgili herhangi bir tanı konulmamıştı ya da şüphe. Gözlerimde kan birikmeye başlayınca devlet hastanesine gitmek istedim.

Bazı tahliller sonucunda doktorum hematoloji kliniğine yatmama karar verdi. Tanı olarak ‘miyelom’ dedi ama miyelomun ne anlama geldiğini ne tür tedavi alacağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Kemoterapi almam gerektiği söylendi. Ne için kemoterapi alacağımı bilmiyordum. Ben hala durumun ciddiyetinin farkında değildim. Kemoterapi alınca herhangi bir hastalık gibi kısa sürede eski hayatıma döneceğimi sanıyordum. 6 ay sonunda doktorun ayrılması sebebi ile İstanbul’a sevkim yapıldı. Oradaki tetkikler, bir dizi tedavi ve internet yolu ile araştırmalarımız sonucu durumun ciddiyetinin farkına vardım.

Üzüldüm elbet, uzun süren ve yorucu olan bu surecin farkına varmak tabi ki bazı yıkımlara yol açardı. En çok da çocuklarım için üzüldüm. Yalnız olduğum için aile hayatlarından fedakârlık yaparak benimle ilgileniyorlardı. Düzen ister istemez bozuluyordu. Bir 6 ay daha süren tedavi bittiğinde eve dönmeme izin verildi. Doktorum dışarı çıkmayı yasakladı, enfeksiyon riski olduğu için dikkatli olmamı söyledi. Ama alışkanlıklar ya da dışarıda devam eden hayat bir şekilde içerisine alıyordu sizi. Bahçede çiçek yolmaya başladım. Kendimi iyi hissettiren şeylerle daha çok zaman geçirmeye başladım. Bilirsiniz, tedavi olmanız yolundaki en büyük araç sizi iyi hissettirecek, yaşama bağlayacak, mücadele gücünüzü hiç kaybettirmeyecek şeylerle ilgilenmektir.

‘Yapacak hiçbir şey yok, araştırın. Biz başta hata ettik, araştıramadık ne olduğu hakkında bir fikir edinemedik. Mücadele edin, hayat devam ediyor. Başkasının elinden almaktansa, kendi ayaklarınız üzerine kalkın.’

 


Önce bir selamla başlayalım. Ben B.E.

 

Rabbim dert verdiği gibi dermanı da verirmiş. Sevgili Saadet Hanım(Sosyal Hizmet Uzmanı)  bize, refakatçilerimize bu şekilde imkanlar (misafirhane, şefkat eli mağazası) sunduğu için çok teşekkür ederim. Bu hastaların derdinden, dilinden anlayan güzel insana teşekkürlerimi sunarak başlamak istiyorum sözlerime.

Benim babamın hastalığını ilk olarak 15.09.2017 tarihinde öğrendik. Teşhis konuldu. Tabi ki yıkıldık. Babam da herkes gibi çok korktu. Ama ben gerçekten elimden geldiği kadar babama destek olup korkmamasını, tıbbın ne kadar ilerlediğini anlattım durdum ona. Baba-kız değil arkadaş gibi ilgi gösterdim. Kansere ilaç her şeyden önce moral. Ne kadar tedavi görürse görsün eğer morali sıfırsa tedaviden alacağı verim de o kadar düşüyor. Bir de atlatıp kontrol hastası olanları görünce ve duyunca, neden biz de başarmayalım diyoruz. Bunun için moralimizi işte biz yakınları olarak hastalara aşılamalıyız.

Doktorlar babamla çok ilgilendi. İlk gittiğim ve babama kanser olduğunu söyleyen doktor Öztürk ATEŞ oldu. Sonra tedaviye başladık ve umut ettik. 5 hafta boyunca her Cuma ışın tedavisi gördü. 5 hafta boyunca da her pazartesi kemoterapi gördü. Durumu iyi değildi ama vazgeçmedik. Düzelecek diye hep umut ettik. Bu arada babamda yemek borusu kanseri var. Tedavi bitti babam da elden ayaktan düştü. Çünkü tedavinin etkisi çok ağır ve çetrefilli bir yoldu. Tüm bunlardan sonra babamı eve götürdüm. 3 ayın sonunda bitti tedavi. Ama hastalığı devam ediyordu hala. Doktor ameliyat olması riskli olur dedi, kalbinin üzerinde leke varmış. O yüzden ameliyat riskli dediler. Evde bebek gibi baktık. Kendisi de devamlı gezdi. Kalabalığa karıştı, karışması lazımdı, evde kapanıp ölümü sabırsızca beklemek yerine mücadele edip sabır ile beklemeyi yeğledi. Herkes bu adam çok yaşamaz dedi. Çevre işte. Doktorlardan iki kat daha fazlasını bilirler sanki. Allah bizim hekimlerimizi başımızdan eksik etmesin. Çok faydasını gördük. Bu hastanenin (Ankara Onkoloji Hastanesi)  doktorlarını, personellerini herkese öve öve bitiremedim. Gerçekleri anlattım. Hasta için öncelikle iyi bir hastane, doktor ve moral önemli.

‘’Demem odur ki sadece inanın. İnanın ki bu hastalığı yenin. Kanseri siz öldürün. O sizi öldürmesin. Güçlü olun. Herkesin ölecek dediği adam, benim canım babam, kanseri yendi sayılır. 3 ayda bir kontrole getiririm. Filmler tahliller sonuçları çok şükür tertemiz çıktı. Allah herkesi sağlığına kavuştursun. Allah’a emanet olun. Sevgiler…’’

 


Merhaba ben D.A.

 

1963 doğumluyum.  Bolu ilinde yaşıyorum. Benim bu yaşa kadar hiçbir rahatsızlığım yoktu, en azından ben öyle zannediyordum.  Ta ki 2018 Mayıs ayına kadar. Bu sırada aşırı terleme, nefes yetmezliği, ardından gelen kanlı balgam çıkarma benim hemen göğüs hastalıkları polikliniğine gitmeme neden oldu. Bunun sonucunda yapılan tedavi, filmler ve diğer tetkikler ile birlikte ciğerden parça alındı, Ankara’ya gönderildi.

Ramazan Bayramı’na 1 hafta vardı. Ve 10 gün bayram tatili oldu. Sonuçlar bizim elimize 4 hafta sonra geçti. Daha sonra bizim hastanelerle tanışmamız başladı. Bu sırada (120 kg) ağırlıktaydım ve sonuçlarım kötü huylu tümör diye geldi. O an çok kötü oldum. Fakat kendi kendime bu hastalığın başlangıcının yeni olduğunu ve bunu her şekilde yeneceğimi düşündüm. Kilomdan dolayı kemik filmi çektiremedim. Kilom bana engel olmamalıydı, ben daha başındaydım ve bu hastalık her ne ise ben savaşa hazırlık yapıyordum. Sonucu aldıktan sonra tanıdıklarım sayesinde ve köyümde 3 kişinin de bu hastanede (Ankara Onkoloji Hastanesi)  tedavi gördüğünü bildiğimden dolayı bu hastaneye geldim. Burada yapılan tetkikler sonucu önce 5 gün belden ışın aldım. Sonra kemoterapiye başladım. Fakat kolumdaki ağrıdan dolayı 4 gün daha ışın aldım.

Daha sonra kemoterapiye devam ettik. Demiştim ya savaşa hazırlanıyordum, evet tüm moralim ve mücadelem ile tedavi sürecine hızla girdim. Daha sonra 6 kür haftalık kemoterapi ve ayda 1 kemik iğnesi alarak devam ettik. Tabi ki bu sırada çalıştığım dairedeki, arkadaşlarımdan ayrılmak zorunda kaldım. Üçer aylık raporlar sonucu 9 ay geldi geçti. Bu sırada ailemde de hiçbir değişiklik olmadı. Her şey eskisi gibi devam etti, etmeliydi de. Sonuçta tedavi gördükten sonra hayat eskisi gibi devam edecekti, ben buna inanmıştım zaten baştan beri. Moralin, sevginin ve mücadelenin sayesinde kontrol hastası olabilirdim. Tamam  ekonomik olarak sıkıntı çektik evet ama, iş arkadaşlarım beni yalnız bırakmadı. Maddi manevi her yönden bana destek çıktılar.

 Kemoterapinin bitişinden sonra 2’şer ay arayla kontrollü tomografi çekildi. Ondan sonra Ankara’daki bütün geliş gidişlerimde arkadaşlarım yardımcı oldu. Bunlar bana mutluluk, huzur ve güç verdi. Şimdi bu hastanede beyinden 1 hafta tedavi gördüm. Işın gördüm ve kalçadan çekilen film sonucu 1 hafta da kalçadan ışın alacağım. İnşallah bu sayede biraz olsun başarabilir ve yürüyebilirim diye umutluyum. Bu arada yürüyemediğim için hastanede yatarak tedavi görüyorum. 05.09.2018 tarihinden bugüne kadar Ankara Bolu arası bana külfetli olsa da inşallah buradan hayırlısıyla ayrılmak nasip olsun. Umudumu kaybetmedim. Hastaneden benimle ilgilenen tüm doktorlardan ve bütün personellerden çok memnun kaldım. Davranışları, konuşmaları insanı zaten biraz daha iyileştiriyor.

Son olarak şunları söylemek istiyorum siz okuyanlara ve okuyacak olanlara; Hastalık herkeste olan bir durumdur, ancak her ne hastalık olursa olsun reçetesi mutlaka vardır, tabi biz iyileşmek ister isek. Benim hastalığımın da reçetesi, fazlasıyla moral, biraz mücadele, çevremin gözüme ‘hadi kalk artık’ diye bakması ve dua.

 


Merhabalar,


Zor günlerin ilk günüydü. Eve geldiğimde eşim ağlıyordu. Nedenini sorduğumda bana ağlayarak bugün hastaneye gittiğini, doktorun kendisine göğüs kanseri teşhisi koyduğunu söyledi. Ne kadar üzülsem de onu teselli etmek için üzülmemesi gerektiğini, beraber bunu atlatacağımızı, her zaman onun yanında olacağımı söyledim. Ve hemen kendi memleketimiz olan Şanlıurfa’dan Ankara’ya doğru yola koyulduk. Ankara’ya vardığımızda ilk işimiz hastaneye gitmekti. Hastanede eşimin söyledikleri doğru çıktı. Eşim göğüs kanseriydi.

Doktor, hemen ameliyat olması gerektiğini söyledi. Ameliyat günü gelmişti. Eşim ameliyata doğru gidiyordu. O korku dolu bakışları ile bana bakışını unutamıyorum. Eşime ameliyat sırasında dost, akraba, genç, yaşlı herkesin dua etmesini istedik ve Allah’a şükürler olsun ki başarıyla bitmişti. Ameliyattan sonra eşim biraz iyileşir iyileşmez ikinci tedaviye yani kemoterapiye başlayacaktı. Çok zor bir tedaviydi ve gerçekten zor günlerdi. Rabbim kimseyi sevdiği ile sınamasın. Ama biz yine de hep dimdik durarak, hiç moralimizi bozmadan ve hiç pes etmeden bekledik. Nihayet kemoterapi de bitmişti. Bu tedavi süresince eşimin saçları, kirpikleri ve kaşları dökülmüştü. Üzülüyordu ve ben hiçbir zaman ona üzüntümü belli etmiyordum. Onu teselli ediyordum, o günler de bitti. Şu an eşimin saçları eskisi gibi uzamaya başladı, kaşları ve kirpikleri yeniden çıktı. Bu süreç içerisinde bize dua eden etmeyen herkesten Allah razı olsun. Bu hastalıkla savaşan tüm kardeşlerime diyeceğim odur ki;

Unutmayın ki kanserin düşmanı, hatta hastalığın düşmanı moral ile dimdik hiçbirşey yaşanmamışçasına o çetin yolda ayakta durabilmektir. Tabi bunu söylemek kolay diyenlere ise; sadece güçlü olanlar yaşamın açmazlarını açabilirler. Sizler lütfen çevrenizdeki kötü söylemlere bakmayın ve atlatabilenleri, yani olumlu düşüncelere yönelin, bunun için de benim gibi aslında üzülsen bile gülmeyi, dik durduğunu sevdiğin insana göstereceksin, göstereceksin ki o da senden güç bulacak. Tüm bunlar ile beraber  ‘’Dua edip moralinizi hiç bozmayın. Hepinize Allah’tan şifalar dilerim. Allah yar ve yardımcınız olsun.’’